Kadın İçin Şişmanlık

Çok uzun süredir, hatta insanlığın doğuşundan bu yana kadın güzelliği ile ön planda olarak var olur. Var oluşunda ki en büyük nedenlerinden biri çoğalmak, üremek ve anne olabilmektir. Anneliğe ilk adım olarak güzellik, güzel bir beden, alımlı bir vücuda sahip olmabilmek için uğraşır. Beden sağlığı ve güzellik her kadının amaçları arasındadır. Bir varsayım olarak şişmanlık; yiyeceğe yönelik aşırı ilgi veya yemek karşısında kontrolünü kaybetmek olarak tanımlanır. kadınlar için bu acı bir deneyim olabilmektedir. Bedeni bozulan kadın, bu acı hissiyle beden algısında çarpık düşüncelere girebilecektir. Öte yandan, beden algısı toplumun algısıyla da beslenmektedir. Örneğin, 1960’lı yıllarda toplum karşısında kabul edilmenin ön koşullarından beri, uzun düz saçlı, sıska ve düz göğüslü olmaktır. 1970’lı yıllarda moda değişmiş, kıvırcık saçlı, dolgun göğüslü görünümler beklenmektedir. Kadın, modanın hızla değiştiği malların ve elbiselerin sürekli tüketici haline getirilmiştir. Bununla beraber belki de vücuduyla oynayarak kendini de ’tüketme’ haliyle baş başadır. Böyle bir durum içinde, kadın yiyecekler ve yemekler ilgili özel bir baskı yaşar ve bu alanla ilgilidir. Ve bu baskı ile uğraşan kadın toplumda kabul edilebilmek için çabalar durur.
Peki toplumsal rolüne uyum göstermeyen kadın ne ile karşılaşır?
Öncelikle günümüz kadınını biraz tarifledikten sonra bu sorunun cevabı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Günümüz kadını evli, çocuklu ve ekonomik özgürlüğü için çalışan bir kadındır. evlendiğinde iş hayatından geri kalmamak için, çocuk sahibi olduğunda meslektaşlarından geri kalmamak ve zaman kaybetmemek için birden çok role bürünür. Bu rollerde çevik, dinamik, bakımlı, akıllı, zeki, kibar, yeri gelince hakkını yedirmeyen, güleç, her şeyi ayarlayan bir kadın kimliği beklenir. Yani kadın hem narindir hem de tuttuğunu koparan bir yapısı olmalıdır. Hiçbir zaman güzellik arka plana atılmayacaktır ama kadından artık zeki ve akıllı olması beklenmektedir. Belki de bunlara uymayan kadın, toplumun geri kalanından soyutlandığını hissedebilir ve tüm bunların kendi hayatı olduğu için derin bir vicdan azabına girebilir.
Bazen danışanlarımızdan buna benzer cümleler duymaktayız;
‘ çok yerim çünkü her zaman günün getirdiği zorluklarla başa çıkacak göründüğü kadar kolay olmuyor.’
‘tıkanırcasına yerim çünkü bir türlü dolduramadığım içimdeki bu boşluk hissi yemekle kısmende olsa dolmaktadır.’
‘ düşünceler arasında boğuşurken bir de bakmışım önüme koyduğum yemek bitmiş ve ben ne yediğimi hatırlamıyorum.’
İnsanlar istemeseler de neden şişmanlar ve insanlar çok isteselerde neden bir türlü kilo veremezler?
En güzel soru bu olsa gerek. İşte bizlerin insanların neden psikoterapiye ihtiyaçları vardır sorusunun başka bir cevabıdır. Herkezin kendi kişisel özelliklerini keşfetmek, yaşanılan deneyimlerin algılayışlarını çözümlemek, bunlarla yanlış baş etme şekillerimizi bulmak belki de duygusal açlığımızı başka şekillerde doldurmaya çalıştığımı keşfetmek, farkına varmak ve düşünmek…